GEZGENLER
16 Mayıs 2018 Çarşamba
gezegenlerin ozelikleri
Güneş sisteminde sekiz büyük gezegen vardır; Güneşe yakınlığına göre gezegenlerin sıralaması; Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün’dür.
15 Mayıs 2018 Salı
GEZEGENLER NEDİR ?
• Gezegen oluşma teorisine göre yörüngesini temizlemiş olan (gezegyörüngesinde dolanırken yörüngesi üzerinde bulunan maddelerin tamamen ını üzerine toplaması-kütle artışının olmaması) gök cisimlerine denir.
14 Mayıs 2018 Pazartesi
Dünya ve Uzay Hakkında Kısa Bilgi
Dünya Uzay Araştırmaları, Dünya ve Uzay Hakkında Bilgi
Uzay araştırmaları 19. yüzyılların sonlarına doğru başlamaktadır. İlk olarak ABD Kaliforniya eyaletinde Palamar Gözlemevi ile birlikte kendisini göstermeye başlamıştır. Gösterdiği faaliyetler sonucunda gökcisimleri ve uzay incelenmiştir.
Araştırmaları geliştirmek için ilk insan 12 Nisan 1961 yılında SSCB’nin uzaya gönderdiği Yuri Gagarin araştırmaların önemini göstermişti. Haberleşme alanında uzaydan faydalanılarak iletişimin kolaylık sağlanmıştır. Uzay araştırmalarında iki dünya devleti olan ABD ve Rusya birbirlerine rakiptirler.
uzay niye karanlık?
Uzay Kokusu
7 Mayıs 2018 Pazartesi
Uluslararası Uzay İstasyonu
yer çekimi
1 Mayıs 2018 Salı
Samanyolundaki karadelikler
Gökbilimciler Samanyolu’nun merkezindeki devasa karadeliğin etrafında onlarca karadelik keşfetti. Sonuçlar, yıllar önce öne sürülmüş, çok büyük kütleli karadeliklerin binlerce karadelik tarafından çevrelendiğini öne süren bir kuramı destekliyor. Dr. Charles J. Hailey ve arkadaşlarının konu hakkında yazdığı makale Nature’da yayımlandı.
Sagittarius A* ya da kısaca Sgr A* olarak adlandırılan Samanyolu’nun merkezindeki gökadayı çevreleyen gaz ve toz bulutu halesi yeni yıldızların doğup büyümesi için mükemmel bir ortam oluşturur. Bu bölgede doğup ölen yıldızların bazıları karadeliklere dönüşebilir. Ayrıca halenin dışındaki karadeliklerin de Sgr A*’ın çekimine kapılıp dev karadeliğin yakınlarına “göç ettiği” düşünülüyor. Bu karadeliklerin büyük çoğunluğu çevresinden yalıtılmış bir biçimde tek başına yaşamaya devam ederken bazılarıysa çevredeki yıldızları kendilerine bağlayıp ikili sistemler oluşturur. Geçmişte Samanyolu’nun merkezinde çok sayıda tek ya da eşleşmiş karadelik olduğu düşünülüyordu. Ancak bu düşünce gözlemlerle doğrulanamamıştı.
Geçmişte yapılan çalışmaların başarısız olması, karadelik çiftlerinden yayılan X-ışını parlamalarının gözlemlenmeye çalışılmasına bağlanıyor. Birbirlerinin etrafında dönen karadelik çiftlerinden zaman zaman güçlü X-ışınları yayılır. Ancak Samanyolu’nun merkezi o kadar uzaktır ki bu ışımalar ancak 100-1000 yılda bir Dünya’dan gözlemlenebilecek kadar parlaklaşır. Yakın zamanlarda yapılan çalışmadaysa araştırmacılar bir karadelik ve bir yıldızdan oluşan ikili sistemlere odaklanmışlar. Bu sistemler de iki karadelikten oluşan sistemler gibi X-ışınları yayar. Yayılan ışınlar, her ne kadar daha zayıf olsa da devamlıdır ve tespit edilebilirler.
Araştırmacılar, Chandra X-ışını Gözlemevi’nin arşiv verilerini kullanarak Sgr A*’ın üç ışık yılı yakınında 12 karadelik-yıldız çifti tespit etmişler. Daha sonra bu sistemlerin özelliklerini ve uzaydaki dağılımlarını kullanarak Sgr A*’ın etrafında 10.000 karadelik ve 300-500 karadelik-yıldız çifti olduğunu tahmin etmişler. Elde edilen sonuçlar, yıllar önce öne sürülmüş, devasa karadeliklerin çok sayıda karadelikle çevrelendiğini söyleyen hipotezi doğruluyor.
Karanlık Madde Olmayan Bir Gökada
Karanlık maddenin doğası bugün hâlâ tartışma konusu. Ancak fizikçilerin çoğunun üzerinde anlaştığı bir nokta varsa o da karanlık maddenin gökadaların oluşumu açısından çok önemli olduğudur. Gökadalardaki yıldızları ve gezegenleri meydana getiren sıradan maddenin bir araya gelmesini ve gökcisimlerini oluşturmasını sağlayan karanlık maddenin kütleçekimidir. Ancak Yale Üniversitesi’nden bir grup gökbilimcinin yakın zamanlarda elde ettiği sonuçlar, gökadaların oluşumuyla ilgili bilgilerin gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Dr. Pieter van Dokkum ve arkadaşları yakın zamanlarda Nature’da yayımladıkları bir makalede neredeyse hiç karanlık madde içermeyen bir gökada keşfettiklerini açıkladı.
NGC1052-DF2 adı verilen gökada Dünya’dan yaklaşık 65 milyon ışık yılı uzaklıkta. Hacmi nerdeyse Samanyolu kadar büyük olan gökadanın içerdiği yıldız sayısıysa Samanyolu’nun sadece yüzde biri kadar. Görünüşü tipik spiral gökadalara benzemeyen NGC1052-DF2, ilk kez 2015 yılında keşfedilen “aşırı düşük yoğunluklu” gökadaların bir örneği.
Karanlık maddenin aşırı düşük yoğunluklu gökadaların oluşum süreçlerinde nasıl rol aldığını daha iyi anlamak isteyen van Dokkum ve çalışma arkadaşları Dragonfly Telefoto Dizisi adını verdikleri bir teleskop kurdu. Bu teleskopla gözlemlenen ilk gökada aşırı miktarda karanlık madde içeriyordu ki bu durum zaten şaşırtıcıydı. Daha sonraları gözlemlenen başka bir gökadanın neredeyse hiç karanlık madde içermediğinin anlaşılmasıysa çok daha şaşırtıcı bulunuyor.
Gökadaların ana yapısının etrafında dönen yıldız gruplarına küresel kümeler denir. Araştırmacılar NGC1052-DF2 gökadasının etrafında keşfettikleri 10 ayrı
küresel kümenin hareketlerini incelediklerinde beklenenden çok daha yavaş hareket ettiklerini fark etmişler. Samanyolu ve benzeri diğer gökadalardaki küresel kümelerin hareket hızları, sadece sıradan maddenin kütleçekimi hesaba katılarak yapılan tahminlerden daha yüksektir. 20. yüzyılın ilk yarısında karanlık maddenin varlığının öne sürülmesinin sebeplerinden biri de buydu. Başka bir deyişle, bu düşünceye göre, küresel kümelerin hareket hızlarının sadece sıradan madde hesaba katılarak yapılan tahminlerden daha yüksek olmasının sebebi karanlık maddenin kütleçekimidir.
Araştırmacılar NGC1052-DF2 gökadasındaki küresel kümelerin hareket hızlarının sadece gözlemlenen yıldızların sebep olduğu kütleçekimiyle açıklanabileceğini söylüyor. Dolayısıyla bu durum gökadada karanlık madde olmadığı anlamına geliyor.
Gezegenlerin rengi niye farklı ?
Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerin hepsi birbirinden farklı renklerde. Gezegenlerin hangi renklerde göründüğü yüzeylerinin ve atmosferlerinin hangi maddelerden oluştuğuyla ilişkilidir.
Kayaç yapısında bir gezegen olan Merkür çok ince bir atmosfere sahiptir. Volkanik etkinlikler sonucu oluşan ve büyük oranda silisyum ve demir içeren bileşiklerden oluşan kalın bir kayaç ve toz tabakası ile kaplı olan Merkür koyu gri görünür.
Atmosferi büyük oranda karbondioksitten oluşan ve sülfürik asit içeren kalın bir bulut tabakası ile kaplı olan Venüs sarı-turuncu renklerde görünür.
Yüzeyinin yaklaşık %70’i sularla kaplı olan Dünya, Güneş Sistemi’nin mavi üyelerinden biridir. Okyanuslar mavi, bulutlar beyaz, karalar yeşil ve kahverengi dalga boyundaki ışığı yansıttığı için daha ayrıntılı şekilde incelendiğinde bu renkleri fark etmek mümkündür.
Mars’ın kırmızı-turuncu renklerde görünmesinin nedeni ise yüzeyinin demir bileşikleri içeren kayaçlarla ve toz parçacıkları ile kaplı olmasıdır.
Jüpiter’in atmosferi büyük oranda hidrojen ve helyumdan oluşur. Aynı zamanda su damlacıkları, su kristalleri, amonyak kristalleri içerir. Jüpiter’in atmosferinde hızı saatte 600 kilometreyi aşan şiddetli fırtınalar gerçekleşir. Jüpiter’in yüzeyindeki beyaz-açık sarı renkler, bulutların içindeki amonyak kristallerinden kaynaklanır. Kahverengi-turuncu renkte görünen kısımlar ise amonyum hidrosülfür içeren bulutların bulunduğu bölgelerdir.
Satürn’ün atmosferinin bileşimi Jüpiter’inkine benzerdir. Ancak gezegeni çevreleyen amonyak gazından oluşan katman, alt kısımlardaki kırmızı tonlardaki bulutların renklerinin daha soluk görünmesine neden olur.
Uranüs’ün mavi-yeşil görünmesinin nedeni atmosferinde bulunan metandır. 600 nanometre dalga boyundaki kırmızı ışığı soğuran metan ışık tayfını oluşturan diğer dalga boyundaki ışınları geri yansıtır. Atmosferinin bileşimi Uranüs’e benzeyen Neptün’ün rengi ise parlak mavidir. Neptün’ün parlak mavi renkte görünmesinde atmosferindeki henüz ne olduğu tespit edilemeyen bir maddenin katkısı olduğu düşünülüyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
İlk olarak gezegenin ne olduğu bilinmesi gerekmektedir. Gezegenler bir gök cismi olarak tanımlanmaktadır ve gezegen olarak açıklanması iç...
-
Uzayda görev yapan astronotlar uzayın yanık et, sıcak metal ve kaynak dumanı gibi koktuğunu söylemiş.